21 Aralık 2010 Salı

KARA ÜTOPYALAR


Der mensch: TELEVİZYON ABSÜRTLÜĞÜ APTALLIĞI VE SAÇMALIĞI HAREKETE GEÇİRİR VE ÖDÜLLENDİRİR. diyorsun makalende ve hem 1984 te hem de cesur yeni dünyada sonuçta bilinci yitirtilmiş insan yığınları var.

Üstinsanın izinde: Evet her iki romanda da bilinçlendirerek bilinci uyuşturulmuş insanlar var ve her iki romanda da televizyon kitleleri kontrol etme ve şekillendirme de önemli bir araç olarak görülüyor tek bir farkla, Huxley: insanların bir süre sonra bu bilinçsizleştirmeden, absürtlükten ve saçmalıklardan zevk almaya başladıklarını belirtiyor. Orwell ise: Daha baskıcı ve kontrolcü bir dünya resmediyor.

Der mensch: Ve günümüzde de böyle haberlere baktığında gerçekler değil komik ve şapşal olanlar prim yapıyor akla uygun olmak değil anlık tepki almak önemli

Üstinsanın izinde: Elbette öyle, çünkü gerçek kimliklerin gerçek karakterlerin gerçek yaşantı ve tecrübelerin görsel ve gösterisel bir değeri yok. Kitleler o anda kendilerini neşelendirecek eğlendirecek bir kaç saniye sonra da unutuverecekleri durumları izlemek ve bunların bir parçası olmaktan mutluluk duyuyorlar. Oysaki 19. yüzyıl öncesinde böylesine özel durumların veya absürtlüğün kamusal alanda yeri yoktu.

Der mensch: Batı da devleti ele alırsan gene absürtlüğe yer yok.

Üstinsanın izinde: Aslına bakarsan gerek bu tezi yazarken gerekse bu makaleyi yazarken çok kararsız kaldım. Huxley mi Orwell mı diye? Ama Huxley bir adım daha önde çünkü Orwell'ın dediğinin aksine bugün insanlar takip edilmekten, kontrol edilmekten bile tuhaf bir zevk alıyorlar hangimiz güvenlik kameralarına poz vermiyoruz ki ya da hangimiz telefon dinlemeleriyle alay etmiyoruz, hangimiz kredi kartlarımızın takibine karşı çıkıyoruz? Hangimiz bir kamera gördüğümüzde hemen gösterinin bir parçası olmaya çabalamıyoruz? Görmek ve bir adım ötesi olan gösterinin bir parçası olmak hayatımızın merkezi konumuna yükselmiş durumda.

Der mensch: Öyle saçma ki en azından benim açımdan, taksime kendini izleyebildiğin ekranlar koymuşlar insanlar gidiyor şempanzelikler yapıyor ve kendini izliyor kendi aptallığına gülüyor aynı anda hem görünüyor hem gösteriyor.

Üstinsanın izinde: İşte demek istediğim tam anlamıyla bu, herkes görünmek istiyor görünmesine yardım edecek olanın da kesinlikle gösteri değeri olan şeyler olduğunun bilincindeler. Bu nedenle soytarılıkta, aptal yerine konmakta, özel hayatını ortaya dökmekte yalan yanlış ve uyuşturucu haberlerle bombardımana tutulmakta önemli değil. Yeter ki görünmeme faydası olsun gösterinin hem parçası hem yaratıcısı olmak istiyor kitleler.

Der mensch: Ve sonuçta kendilerini ve değerleri tüketmeye başlıyorlar ve Ali Yaşar Hocanın dediği gibi şizofren bir kimliğe bürünüyorlar.

Üstinsanın izinde: Kesinlikle haklısın Sahip olduğumuz maddi değerlerin hoyratça ve vahşice tüketimi eleştirilirdi eskiden, şimdi ise daha vahim bir durum var sadece maddi değerler değil manevi, kültürel, siyasal ve özel değerlerde mübadele edilmeye başlandı.

Der mensch: ama günümüzle romanlarımızın tek farkı şimdilerde insanlar sınıfsızlaştırılıyor romanlardaysa en azından ait oldukları bir yer var.

Üstinsanın izinde: Romanlarda da insanlar sınıfsızlaştırılıyor; dikkat ettiysen aynı soyadını taşıyorlar, birebir aynı tarz evlerde yaşıyor, aynı şeyleri tüketiyor, aynı şeyleri izliyor, aynı ayinlerde şarkılar söyleyerek, dans ederek kendilerinden geçiyorlar. Bana romanlardaki o şarkılı danslı ayinler hep bugünün diskolarını hatırlatırdı okurken.

Der mensch: Sımsıkı sar, tatlım beni;
Öp beni komalara gireyim:
Sarıl bana tatlım, sar beni;
Aşkın alır somanın yerini. (Soma)yı cesur yeni dünyayı okuyanlar bilirler…açıklama yapmayalım bilmeyenlerde merak uyansın…


Üstinsanın izinde: Görüyorsun bilinci kör eden şeyler üzerinde durulmuş; ister uyuşturucu olsun, ister cinsellik olsun, gösteri olsun, isterse de tüketim olsun önemi yok bilinci kör etsin yeter. İnsanlar farklılıklarının farkında olmasın, hiçbir şeye kafa yormasın, her şey bombardıman şeklinde onlara anlatılsın ama onların tepki verecek mecalleri kalmasın.

Der mensch: O zaman Huxley’le devam edecek olursak 'Ve film mutlu! ve uygun bir şekilde son buldu.'bulsun. Her acı cefa unutulup uyuşulsun…

Üstinsanın izinde: İhsan Oktay Anarın ilk kitabını hatırlarsın ‘puslu kıtalar atlası’ ana fikri şuydu: hangisi gerçek rüyalar mı yaşadığımız hayat mı? İnsanlara bak bir sanki diziler gerçek haberlerden gerçek hayattan daha ciddi konuşulup tartışılıyor. Devam edelim Huxley’le daha öncede dediğim gibi Huxley’e göre, insanlar süreç içinde üzerlerindeki baskıdan hoşlanmaya, düşünce yetilerini dumura uğratan teknolojileri yüceltmeye başlayacaklardır. Orwell, kitapları yasaklayacak olanlardan korkuyordu. Huxley’in korkusu, kitap okuyacak kimsenin kalmayacağı şeklindeydi. Orwell, bizi enformasyonsuz bırakacaklardan, Huxley, pasifliğe ve egoizme sürükleyecek kadar enformasyon yağmuruna tutacak olanlardan korkuyordu. Orwell, hakikatin bizden gizlenmesinden, Huxley, hakikatin umursamazlık denizinde boğulmasından korkuyordu. Orwell, tutsak bir kültür haline gelmemizden, Huxley duygu sömürüsüne dayanan içki alemleri ve tek başına ipe asılı bir tenis topuyla oyalanmak gibi şeylerle ömür tüketen önemsiz bir kültüre dönüşmemizden korkuyordu... Kısaca Orwell bizi nefret ettiğimiz şeylerin mahvetmesinden korkarken, Huxley bizi sevdiğimiz şeylerin mahvedeceğinden korkuyordu. Bugün dünyamıza, toplumumuza ve kültürümüze baktığımızda Huxley’in daha haklı çıktığını ve giderek ‘‘Cesur Yeni Dünya’’ya daha da çok yaklaştığımızı söyleyebiliriz. Demiştim makalede durumu çok güzel özetliyor aslında.

Der mensch: Zaman, ölüm ve tanrı unutulduğundan olabilir mi dizilere bağlanışımız?

Üstinsanın izinde: Modernizm zaman algımızı çok değiştirdi aslında deformasyona uğrattı sürekli zamandan bahsediyoruz ama aslında zamanın farkında değiliz zamanda tutunmak için özel günler icad ediyoruz.
Ölülerimizi dahi hatırlamak için ölüm yıldönümü diye tuhaf bir şey icat etmek zorunda kaldık.

Der mensch: Ve matemi alkışlarla süsledik

Üstinsanın izinde: ölümse modernizmle birlikte tamamen unuttuğumuz bir şey ölümü sadece bir yakınımız öldüğünde yada kötü bir hastalığa yakalandığımızda hatırlıyoruz Ölüm yıldönümlerinde bile ölümü hatırlamıyoruz aslında yoksa senin de dediğin gibi matem alkışlarla süslenecek bir şey değil ölümü gerçekten hissetsek içimizde o törenlerin gösterisel değeri kalmaz ve bir süre sonra kaybolur giderler.

Der mensch: Evet ama yok edilmek istenen de bu değil mi acı çekmek mutsuz olmak o zaman tüketimden uzaklaşırız bu ise asla istenmez

Üstinsanın izinde: Elbette modernizm acıyı mutsuzluğu yok etmek istiyor sürekli bir haz ve mutluluk hali yaratmaya çabalıyormuş gibi görünüyor sanki üzülecek sıkılacak hiçbir şey yokmuş gibi bir ruh hali yaratıyor. Ama aslında gerçekte olan bu değil etrafımızda canımızı sıkacak birçok şey var ama gündelik hayatımız o kadar tıka basa doldurulmuş ki bırak başka insanların sıkıntılarını kendi dertlerimizi bile düşünmeye vaktimiz kalmıyor şu diziden sonra sinemadan sonra şurada yemek yedikten sonra, şu şarkıyı dinledikten sonra, alışverişten sonra, cafede oturduktan sonra sürekli erteliyoruz ama o zaman hiç gelmiyor yorgun düşüp dalıyoruz uykuya şanslıysak rüyalarımızda görüyoruz dostları veya sıkıntılarını sıkıntılarımızı

Der mensch: O zaman senden alıntılarsak Sorun televizyonun bize eğlendirici temalar sunması değil bütün temaların eğlence olarak sunulmasıdır. Buda egoist insanlar mı ortaya çıkartıyor?

Üstinsanın izinde: Evet televizyon bütün temaları eğlence olarak sunuyor insanların kavgalarını ailevi problemlerini ve hatta cinayetleri bombaları savaşları bile eğlence oalrak izliyoruz ilk körfez savaşını hatırlarsın

Der mensch: Evet

Üstinsanın izinde: Karanlıkta uçuşan ışık parçaları halbuki onlar insanların üzerlerine yağan bombalardan başka bir şey değillerdi. Senin de dediğin gibi bu durum egoist benmerkezci ve narsist bir ruh haline sebebiyet veriyor.

Der mensch: Ve biz de zevkle izledik o olan biteni yeri gelince şaşırarak yeri gelince gülerek ama bilincimize ise bir korku yerleşti hiç fark ettirilmeden.

Üstinsanın izinde: Ali Yara hocanın da Durkheim ve Freud’dan alıntılayarak dediği gibi insanın ikili bir varoluşsal yapısı var. Dolayısıyla günümüz kültürünün de öyle kimisi akıl-duygu kimisi rasyonel- irrasyonel kimisi iyi-kötü yönler diyor ne denirse densin bunlardan hangisinin baskın olacağına eyleyenler yani bizler etkide bulunuyoruz.

Der mensch: Bizler mi yoksa Orwel dan alıntılayarak devam edeyim 'Ama amaç yaşamak değil, insan kalmaksa, bunun ne önemi olabilirdi? Duygularınızı değiştiremezlerdi; siz kendiniz bile isteseniz değiştiremezdiniz onları.' kahraman böyle düşünürken bütün düşünceleri inançları değişmiş buldu kendini kestane ağacının altında

Üstinsanın izinde: Ama yukarıda anlattığımız gibi kör bilinçler, bu bilinci yaratanlar bile artık bunu o kadar bilinçli şekilde yapmıyorlar. Yani önüne geçilemeyen kontrol edilmesi zorlaşan bir durumla karşı karşıyayız. Romandaysa o, direndiğini zannetti ama direnemedi çünkü ne yaparsa yapsın o yapının dışında kalması mümkün değildi. Bugünün negatif yanı ağır basmaktadır. Bunu söylerken, postmodern kültürü kapitalizm gibi maddi bir zemin üzerine inşa olarak görmenin; bu zeminin moral değerleri dışlayan şekilde tamamen gösterişçi ve egoistik şekilde döşenmiş olduğunun önemi göz önünde bulundurulmaktadır. Egoizm ve gösterişçilik birbirini beslemektedir. Egoist olan, gösterişi, kendini ön plana çıkarmanın en önemli kaynağı olarak görmekte, gösterişçilik de, kendini başkalaştıran farklara sahip bir egonun varlığına işaret etmektedir. Egoizmin dışa vurumu olarak gösterişçilik, son tahlilde sahip olunan özel değerleri bile değersizleştirirken; aynı zamanda onları ilgi çekme uğruna sıradanlaştırmaktadır, bu ifade aslında bu hale pekte Orwel'ın bahsettiği gibi zorlama ve baskıyla gelmediğimizi gösteriyor.

Der mensch: Bu durum sadece daha çok tükettirmek için mi oluşturuldu yani?

Üstinsanın izinde: elbette sadece amaç o değil aynı zamanda bir araç, daha kontrol edilebilir varolan yapıyı sürdürmeye engel olmayacak bir yapı yaratmak amaç bu anlattıklarımızda bunun yapı taşları bak makalede ki şu kısım çok iyi özetliyor durumu: N. Postman’a göre, bir kültürün ruhunun tükenmesinin iki yolu vardır. Birincisinde (Orwell’cı yol), kültür bir hapishaneye dönüşürken, ikincisinde (Huxley’ci yol), kültür bir hicve dönüşür. Huxley’in bize öğrettiği, ileri teknoloji çağında ruhsal tahribatların, görüntüsü kuşkuculuğu ve nefreti yansıtan birinden ziyade, güler yüzlü bir düşmandan kaynaklandığı düşüncesidir. Huxleyci kehanette gardiyanlara, kapılara ya da hakikat bakanlıklarına gerek yoktur. Büyük birader bizi kendi isteğiyle gözetlemez. Biz onu izleriz. Bir halk anlamsız şeylerle eğlendiği, kültürel yaşamın aralıksız eğlence turları şeklinde tanımlandığı, ciddi kamusal konuşmaların bebeklerin çıkardığı seslere benzediği, halkın kendisinin bir izleyici kitlesine döndüğü zaman artık ulus riskle yüz yüze gelmiş, kültürün ölümü açık bir olasılık halini almıştır. Huxley,‘‘Cesur Yeni Dünya’’daki insanların başına gelen belaların, onların düşünmek yerine bunlara gülmelerinden değil, neye güldüklerini ve düşünmeyi neden bıraktıklarını bilmemelerinden kaynaklandığını anlatmaya çalışmaktadır.
Gerçekten de artık baskıdan kitapları yasaklayan ve yakanlardan bizi dinleyenlerden korktuğumuz için böyle bir toplumsal yapı oluşmadı düşünmeyi bıraktığımız üzerimizde yaratılan tahribatlardan tuhaf şekilde zevk almaya başladığımız için oldu

Der mensch: Ali yaşar hocanın deyimiyle 'Sonunda mutlu bir toplum/dünya tesis etmeye yönelmişken somut durumdan (ve bu dünyadan) alabildiğine kopup hiçbir şeye çözüm getirememiş mutsuzlar haline gelmiyor muyuz?'

Üstinsanın izinde: Aslında insanlar mutlumu mutsuz mu olduklarının dahi farkında değiller çünkü bunu düşünmüyorlar.

Der mensch: İçinde bulunduğu durumdan ama nerede olursa olsun şikayet eden insan yığınları yaratıldı sanırım.

Üstinsanın izinde: Sadece şekillendirilmiş hayatlarını rollerini adeta bir paket program gibi kurup yaşıyorlar Elbette sürekli bir şikayet halindeyiz ama bunun için bir şey yapamaz hale geldik

Der mensch: Hiç bir şey olmadıklarının farkındalar ve hak etmedikleri yerdeyim psikolojisiyle yaşıyorlar sürekli

Üstinsanın izinde: Çünkü düşünceyle eylem arasındaki bağ koptu, gösterişçi veya duygu öteci ve ya son insanın eylemde bulunması imkansız hale geldi. O kendini tehlikeye atacak hiçbir eylemde bulunmaz dahası bunu düşünmez bile. Medya, modern toplumda, yalnız insan etkinliğini tüketimle çevreleyen kâr anlayışıyla değil, aynı zamanda kitlesel coşkunluklar aracılığıyla bilimin, sanatın ve siyasetin bir tür vitrin içinde sergilendiği gösteri anlayışıyla da, kişiliği nesnelleştirmektedir. Gösteri toplumu tanımlamasını haklılaştıran bu olgu, kişiliği, yaşamak ve inanmak arasında bir tercih içine sokmaktadır. Kendimiz gibi olamamak çaresizliği, bizleri genelleştirilmiş bir başkası gibi olmaya itmektedir.

Der mensch: Cesur yeni dünyada şöyle bir sahne var: ‘Aşağılayıcı bir kararsızlıkla kıvranarak bekledi –eğer yardım etmezse ölebileceklerini, ama ederse kendisinin de ölebileceğini düşünüyordu’ işte bu ikilemler bitiriyor bizi, ama bunların dışına çıkabilmek için de bir şey yapamaz hale geldik

Üstinsanın izinde: Sık sık karşılaşmıyor muyuz bu durumla yolda biri düşse ölse kalp krizi geçirse yanından geçip gidiyor insanlar.

Der mensch:Aman başıma iş almayayım düşüncesi

Üstinsanın izinde: Modern kayıtsızlık öyle bir hale geldi ki artık bırak insanlarla gözgöze gelmekten kaçınmayı yanımızda kendini yaksa ölse bile yanımızdan geçenlere bakmaktan çekiniyoruz çünkü herkes yabancı ve yabancı tehlike ama ya kendimize yabancılaştığımızda ne olacak, ki yabancılaşıyoruz. Onu da intihar rakamlarında ki artış açıklıyor sanırım.

Der mensch: Peki günümüzde insanlar ne tüketici mi? tüketilen mi? modern mi? post modern mi? kapitalist mi? post modern kapitalist mi? Ya da ‘hiç’ler mi?
Üstinsanın izinde: Aslında günümüzde bir tanımlamaya ihtiyaç duymuyor insanlar tanımlamalardan kaçıyorlar daha doğrusu tanımlandıklarında hapsedileceklerinden, farklı olacaklarından, farklılıkları nedeniyle dışlanabileceklerinden, korkuyorlar aslında

Der mensch: İnsan mı peki? yoksa hayvanlaştık mı?

Üstinsanın izinde: Aslında insanlar ne olduklarını bilemeseler de ne olmadıklarını çok iyi biliyorlar ancak bunu dahi söylemeye çekiniyorlar

Der mensch: Makalenden alırsam şu tanım cevaplıyor belki biraz: ‘Bireyin kişiselliğini ortaya koyma çabası genel bir kayıtsızlıkla karşılaştığında kendinin diğerlerinden farklı olduğunu gösterme çabası ortaya çıkmakta, hatta sonunda insan kasıtlı bir şekilde tuhaf olmaya teşvik edilmektedir.’

Üstinsanın izinde: Aslında tuhaflık genelleşti

Der mensch: ne olmadıklarını biliyor ama söyleyemiyorlar

Üstinsanın izinde: Eskiden üstü örtülü yaşanan tüm tuhaflıklar bugün gösteri dünyasını birer parçası haline geldi

Der mensch: Toplu seks - poplu seks, Ford’la neşelen,
Öp kızları birleşsinler.
Oğlan kızla huzur bulur;
Toplu seks - poplu seks uçurur cesur yeni dünyadan bir şarkıyla devam edeyim istedim.

Üstinsanın izinde: Aslında burada anlatılan cinsellikten öte bir şey tektipleşmeye bir vurgu var aslında insanların farklı olayım derken farklılığın genelleşmesi nedeniyle tektipleşmesi durumunu yaşıyoruz.

Der mensch: Sanırım bu durumu da Orwel özetliyor: ‘Temel ilke, bir parti üyesinin hiçbir boş vaktinin kalmamasıydı, yatakta olmadığı zamanlarda yalnız kalmamalıydı. Çalışmadığı, yemek yemediği ve uyumadığı zamanlarda genel bir uğraşa katılmalıydı; yalnızlıktan hoşlandığınızı belirten en ufak bir şey yapmak, kendi başına bir yürüyüşe bile çıkmak tehlikeli olabilirdi.’

Üstinsanın izinde: İşte bu nedenle bu hale geldi televizyonlar hem insanların bir araya gelip bir şeyler yapmalarını konuşmalarını düşünmelerini istemeyeceksin hem de onlara yeterli şartları sağlamayacaksın bu ancak onların tüm zamanlarını ve zihinlerini dolduran bir şeyle mümkündü oda televizyondan başkası değil. Ancak insanlar 1984 dekinin aksine zorunlu olarak belli saatlerde televizyonu açmak zorunda tutulmuyorlar artık tuhaf şekilde bunu isteyerek yapıyorlar kendilerinin uyuşturulduklarının ve zamanlarının doldurulmaya çalışıldığının farkında oldukları halde bundan bir zevk alıyorlar İşte nüans noktası bu Yoksa Orwell hatalı öngörülerde bulunmadı o sadece baskıyla korkutmayla insanların itaat edeceğini düşündü.

Der mensch: bulunmadı ama bulunduğu şartlarla gayet başarılı ikisi de.

Üstinsanın izinde: kesinlikle başarılılar.

Der mensch: tek bilmedikleri kapitalizmin bunca acımasızlaşamayacağı ütopyalarının gerçekleşemeyeceğiydi belki de.

Üstinsanın izinde: Ütopyalar gerçekleşmedi ama kara ütopyalar maalesef gerçekleşti.

Der mensch: insanın ihtiyaç duyacağı her şey sıradanlaştı din bile tüketildi, var ama kimse ihtiyaç duymuyor sanki.

Üstinsanın izinde: duymaz olur mu, din bile gösterişçi şekilde tüketiliyor dinle alakasız insanları televizyon kameraları önünde cuma namazı kılarken ya da kiliseye giderken görüyoruz.

Der mensch: ‘İster politik ister eğitici isterse kültürel içerikli olsun sonuçta niyet anlam ileterek kitleleri anlamın egemenliği altına almaktır’ diyorsun makalende ne demek tam anlamıyla bu?

Üstinsanın izinde: Baudrillard’a göre kitlelere sürekli bir mesaj bombardımanı var kitleleri yönetmek ve yönlendirmek amacıyla sürekli, mesajlara anlamlar yüklenerek kitleler mesaj bombardımanına tutuluyor. Ama artık kitleler bu mesajların içerdiği anlamı önemsemiyor onların tek istediği gösteri izlemek ve dahası gösterinin bir parçası olmak. Gösteri içermiyorsa ne politika ne kültür ne din ne savaşlar ne de diğer değerler umurlarında değil.

Der mensch: O zaman tek amaç tüketmek.

Üstinsanın izinde: Hayır tek amaç değil, yukarıda da dediğim gibi sadece amaç da değil aynı zamanda araç. Kominist teorisyenler gibi komplo teorisi perspektifinden bakıp tüketen, üretmeyen kitleler yaratılıyor dememek lazım. Elbette bugün içinde bulunduğumuz durum büyük ölçüde kapitalizmin bir sonucu ama bu sadece ekonomik bir bakış açısı olur. Ancak bugün içinde bulunduğumuz durumu açıklamaya yetmez, bugün içinde bulunduğumuz durumun kültürel siyasi bireysel psikolojik ve sosyolojik de yönleri var.

Der mensch: Ali yaşar hoca şöyle söylüyor ''-modern olmak, ’kalkınmış’ yani üretim kapasitesi geniş bir toplum olmaktı. Batı dışı toplumlarda üretimin simgesi olarak fabrika olgusundan çok fabrika fikri tutmuş ve önemsenmiştir. Aynı şey üniversite, parlamento vb. içinde söylenebilir. Neticede, batılılaşma doğrultusunda üretimcilik tutkusu, tüketimci bir olguya dönüşmüştür.

Biz teknoloji tüketiyoruz oysa üretimimiz hiç yok ve bunu düşünemeden mutluyuz şimdi belki ama sonumuz ne olacak nereye gidiyoruz

Üstinsanın izinde: Kapitalizm başlangıçta üretimi temel alan bir yapıydı, ancak büyük ölçüde ve sürekli genişleyen bir tüketim olmadan devam edemeyeceğini çabuk anladı ve tıkandıkça yeni pazarlar buldu. Pazarlar tükenince tüketim de şekil değiştirdi ihtiyacı karşılamak gibi bir anlamın ötesine geçti, fakat bu değişim bir gün kapitalist değerlerin de hatta tüm değerleri tüketen bir yapının ortaya çıkmasına neden oldu. Sonumuzun ne olacağını bu toz duman içinde söylemek zor. Ancak Nİetzsche bir çıkış yolu sunuyor bir ölçüde keşke hep bahsettiği başyapıtını çıldırmadan tamamlayabilmiş olsaydı son insanı aşmak diyor, ama nasılı konusunda eksik kalıyor.

Der mensch:Bir de daha ilginç bir nokta batı artık doğuda ürettiriyor ve markalarıyla kötü olanı fahiş fiyatla gene 3.dünya ülkelerine pazarlıyor ucuza çalışıp pahalıyı ucuzmuş gibi tüketiyoruz sanki.

Üstinsanın izinde: Evet haklısın tüketim pazarı olarak görülmüyor artık 3. dünya aynı zamanda ucuz işgücü olarak da görülüyor.

Der mensch: Zaten Orwell da Kim orta Afrika’yı ya da Güney Hindistan’ı ya da Ortadoğu’yu ele geçirirse, sanki bedavaya çalışan yüzlerce milyonu da emri altına almış demektir diyor.

Üstinsanın izinde: Haklı, kapitalizmin çıkışındaki emperyalizm şekil değiştirdi ama devam ediyor.

Der mensch: Orwel da ‘Partinin iki amacı vardır: yeryüzünü tümüyle ele geçirmek ve bağımsız düşünme olanağını sonsuza dek ortadan kaldırmak’ diyor. Cesur yeni dünyada vahşi ise: ‘Ben keyif aramıyorum. Tanrı’yı istiyorum, şiir istiyorum, gerçek tehlike istiyorum, özgürlük istiyorum, iyilik istiyorum, günah istiyorum.’ Diyor ve şu yanıtı alıyor karşısındakinden: ‘Aslında siz mutsuz olma hakkını istiyorsunuz.’ Bizde bu hale geldik mutsuz olma hakkımız yok sanırım ama üzerimizde sürekli bir doyumsuz hissetme dayatmasıysa önlenemez bir şey.

Üstinsanın izinde: Ama baskıyla bu asla tam anlamıyla mümkün olmuyor işte bir yerden mutlaka bir sızıntı bir patlak oluyor. Ama insanları düşünemeyecek hale getirirsen bu daha kolay hale geliyor. Evet mutsuz olma, düşünme, hissetme, hislermizi yaşabilme, eyleyebilme, varoluşumuzu şekillendirebilme, gerçek anlamda paylaşabilme, bir an için olsun durup hayata insanlara dünyaya bakabilme hakkımız elimizden alındı. Keşke sadece baskı ve kontrol olsaydı da sen beni ben seni satsaydım o kestane ağacının altında, ama maalesef durum daha vahim ve biz bu vahim durumdan pek de rahatsız değiliz ve haz duyuyoruz.

Der mensch: öyleyse son sorum: Herkes biraz tanrıyı mı oynamanın peşinde insan olmayı unutup yada bundan uzaklaşıp? egoist ve narsist bir halde yada yalnız ve korkak egoistler mi olduk?

Üstinsanın izinde: Aslına bakarsan kimsenin bir şey olmak umrunda değil an'ı kutsallaştıran bu yapıda sadece zamanı sonsuz anlara bölüp hepsini haz alarak yaşamayı hedefliyor insanlar ölümü üzüntüyü savaşı ve mutsuzluğu bile haz alarak yaşamak istiyorlar

Der mensch: o zaman noktayı koy artık

Üstinsanın izinde: Ali Yaşar Hoca koymuş noktayı bana ne hacet ben aracılık edeyim: ‘Kriz bireyleri insansızlaştırarak derinleşiyor, derinleştikçe insansızlaştırma yeni bir form ve hayat tarzı olarak kendini gösteriyor. Bu durum ise krizi kriz olmaktan çıkarıp günlük hayatta olağan hale getiriyor. Bireyler ıstırap duymadıkları sözde kriz karşısında kaçışçı bir tavır alarak o krizi sanal olarak şekilde alt etmeye yöneliyorlar: yani tüketiyorlar, teknolojiyle oynuyorlar, egoist çıkarları maksimum kılmanın acımasız savaşını veriyorlar, somut ve maddi olanı baş tacı ediyorlar. Yeni bir medeniyet değil, adeta insansızlaştırılmış bir dünya kuruyorlar.’’

2 yorum:

Unknown dedi ki...

Kara ütopyalar üzerine konuşupta yevgani zamyatin den 'BİZ' i okumadan yada okuduysanız da konuya hiç katmadan yürütülmüş bir sohbet gerçekten eksik kalmış demektir eksik bilgiyle konuşmayı da sizlere hiç yakıştıramadım umarım hatanızdan dönersiniz ve bu sohbeti kaldırıp bizin de içinde olduğu adam gibi bir şeyler yayınlarsınız...

ARAF dedi ki...

Sayın Araf takipçisi öncelikle ilginize teşekkür ederiz. Elbetteki tüm kara ütopyaları okuduk. Bizim özel ilgi alanlarımız arasında yer alıyorlar çünkü. Ancak burada yaptığımız polemiğin konusu kara ütopyalar değil. Öngörüleri nedeniyle özel olarak belirlediğimiz iki adet kara ütopyadan yola çıkarak günümüzün toplumsal ve politik yapısı izerine bir değerlendirme sadece. Elbetteki Zamyatinin BİZ'i oldukça önemli bir kitap. Fakat dediğim gibi kara ütopyalar polemiğimizin ana hedefi değildi. Ancak ilerleyen günlerde ütopyalar ve kara ütopyalar üzerine bir polemik yapmayı düşünüyoruz. Ve Biz burada kesinlikle yer alacaktır.

ARAF, iyinin ve kötünün ötesinde ve onları bilenlerin tepesi...